03 Kasım, 2011

Battle: Los Angeles

"Ciddi" Psikolojik Baskı

70'lerin başında "ciddi" anlamda sinemamıza bulaşan "uzaylı" kavramı, aslında içi boş bir balondan ibaret. Bunu en iyi yapan Spielberg, ülkesinin uzaylı paranoyasını her yaptığı filmde eleştirdi. Hele E.T. filminde öylesine ele aldı ki, belki de kendisinin en iyi filmini yarattığı zamandı. Bu yıllarda da, özellikle 2011 yılında gelen 2 normal uzaylı filminin ilk versiyonu Battle LA filmiydi. Şu an hakkında yapılan tüm eleştirilerin %80'i önyargılı ve üşengeç yaratıklar tarafından yapıldığını da hatırlatmak gerek.


Evet, sıradan bir bilim-kurgu filmi. Hatta ben bu başlığı bile atmazdım. Atmadım da... Sorarsanız "aga bu nedir" diye, anlatacağım, sabredin.


Amerika'nın sürekli bizlere anlattığı uzaylı paranoyasına 2005'te Spielberg'de bulaşınca (1977'de bulaşmadı, adam gibi film izleyin !) artık bu işin suyunun çıktığını, sadece sübliminal mesaj göndermek için yapıldığını "soluduğumuzun hava olduğunu zannetmeyen her kişi" biliyor artık. UFO, Alien, uzaylı.. adına ne derseniz deyin tamamen safsata.


Los Angeles (Yozgat'ı mı beklemiştin ?)


Bakın, bir filmin senaryosu ve kurgusu eleştirilebilir. Ama konusu eleştirilemez. Sonuçta insanlar istediği konudan senaryo yazabilirler. Onu da kurgulayabilirler. Ama, 5 milyar yıllık dünya tarihinde sanki 2011 yılını bekliyormuş hissi veren şu uzaylı saldırısı, korku imparatorluğu kurmak isteyen gizli örgütlerin planından başka birşey değil. (masonlar, onların tehlikeli kuruluşları, çeşitli finansörler, süper güç devletler...)


Görsel efektin doruk yaptığı bir film. Bazı yerlerde bug olsa da, onları es geçerseniz gerçekten harika bir hazza ulaşıyorsunuz. Militarist yönü çok güçlü, gayet iyi. Bazı dram sahneleri klişe, ama dokunaklı. Genel anlamda misyonu olmayan uzaylılar bize saldırıyor işte. Konu bu. Ciddi anlamda Black Hawk Down başyapıtına benziyor. Hatta savaş stratejisi, diyaloglar, askerler...


Ölmeyen uzaylı. (Normalde de böyleydi, keklik avı değil bu sonuçta)


Ne çok kötü bir film, ne de iyi bir film. Ne de vasat bir film. Yani ne ortası var, ne sonu var, ne de başı var bu filmin. Ama şu klişe saçmalığa da son vermek gerekir. "Filmi boş zamanınızda izle(me)yin !!!" Ayrıca ucuz eleştirmen çakmalarının kendi mabatlarından salladığı 3-5 mantık hatası ile filmi hemen rezil konumuna da getirmeyin. Sanki çok savaş gördüler, sanki her gün savaşıyorlar, sanki kıbrıs gazileri, sanki güneydoğu gazileri, sizi klavye cengaveri göbekli yaratıklar sizi.. Hepimiz biliyoruz ki siz anti-militarist olmaya çalışan, zamanı geldiğinde tıpış tıpış askerine giden, klavye başından aslan-kaplan, sokakta bir fare kadar korkak yaratıklarsınız. (Ne oldu, ilk defa birisi yüzünüze mi çarpıttı ?)


Bütün film bu kadar sinematografik değil. Kamera zıp zıp zıplıyor.


Fazlaca savaş filmi izleyenler için küçük dozajda bir tatmin olacaktır. Ama Er Ryan'ı Kurtarmak gibi, İnce Kırmızı Hat gibi veya Kara Şahin Düştü gibi bir başyapıt beklemeyin. Beklentilerinizi kısarak, hoş vakit geçirebileceğiniz bir sevgili gibi bakın kendisine. 2 saat sonunda da mümkünse yüzüne bakmayın. Çünkü ne içinde bir önermesi var, ne de elle tutulur bir sözü var. Ne boş, ne de dolu. Ne de yarım.





0 Yorum:

Yorum Gönder