28 Ağustos, 2011

The Deer Hunter

Vietnam’ın Bıraktıkları..

Taxi Driver ile başlayan Vietnam sendromlu filmlerin belki de en önemlilerinden birisi konumundaki The Deer Hunter bir Michael Cimio yapımı kült film. Tabirine %100 uyuyor, çünkü belli bir kitleye hitap edecek tarzda ilerliyor. Ki tüm Vietnam sendromlu filmlerin durgunluk seviyelerini biliriz. Yok olmuş hayatlar, hayata tekrar bağlanma çabaları, arayışı bulmak için fütursuzca yalpalanmalar.. Aslında hepsinin tek bir amacı var, unutmak ! Bu film, tarzıyla, yöntemiyle, enteresan kurgusuyla insanı ters köşe yapabilen ender dramlardan birisi konumunda. Hiç beklemediğiniz bir anda savaşın ortasında uyanabilir, bir rulet masasında en yakın arkadaşınızla kendinizi can pazarında bulunabilir veya en sevdiğiniz dostlarınızdan birisini kötürüm halde geride bırakabilirsiniz. Çünkü söz konusu can olunca, söz konusu başıboş bırakılan bir avuç vatandaş olunca onların ne psikolojileri, ne hayat tehlikeleri, ne de düştükleri inanılmaz durumlar önemlidir ülkeler için. Zaten film boyunca da hiçbir yerde bir politik-siyasi kimlikli kimseyi göremiyorsunuz.

Filmin bazı nokta atışı yaptığı yaralamalar var çoğu sekansta. Herkes gülüp eğlenip hayatını yaşarken, Vietnam’ı görmüş bir askerin onlara sadece bir tebessümle bakması ve ardından sanki “gitmeyin” dercesine alaylaması hayatındaki keşkeleri de getiriyor insanın aklına. Kuşkusuz geri dönüşü olmayan bir yolda amaçsız bir şekilde oraya giden sıkı dostlar, aslında hayatın gerçek yüzünü öğrenmeye gidiyordu oraya.
Masonların meşhur simgelerinden birisi. Düğün sırasında yahudi tarzı düğün stilleri göze çarpıyor.

Filmin kurgu düzenini Sergio Leone’in tarzına fena benzetmekle beraber, aşırı kült olması sebebiyle çoğu kitleye tavsiye etmiyorum. Düğün sahnesindeki mason işaretini görenler titretsin 2 defa. Zaten gözüne gözüne sokuyor yönetmen orada simgeyi. Önemli şeylere işaret ama o kadar eşelemeye vaktim olmadığı için oyunculuklara geçmek isterim. Christopher Walken, De Niro ve Meryl Streep’in insanüstü performansları sonucunda filmdeki duygu mızrak gibi saplanınca vahdet-i vücudunuza, pek de bir şey hissedemiyorsunuz belirli süre sonucunda. Yönetmenin de istediği bu zaten, Vietnam gazileri nasıl hiçbirşey hissedemiyor savaş bitiminde, aynısını seyirciden de istiyorVe meşhur rulet sahneleri.. Savaşın bıraktığı belki de en büyük yara onlardaki.. Ve gene onla bitiyor aslında.
Meryl Streep ve Robert De Niro
Sonuç olarak kaybedilmiş bir savaşı zafer marşlarıyla sonlandıran yönetmen, aslında ne büyük bir final yaptığının farkında veya farkında değil. Son sahnedeki o yok olmuşluğun getirdiği son radde, bir nevi pasif ego şişirme yöntemi. “Kaybettik ama bir aradayız” mesajı bir nevi.
Nicky (Christopher Walken)
Dediğim gibi, Taxi Driver, Apocalypse Now, Rescue Dawn hayranlarına şiddetle tavsiyem olur kendileri.. Ama oturalım yaslanalım arkamıza mutlu bitirelim sonunu havasında izlemek isteyenler ilk 15 dakikada filmi kapatıp silebilirler, haberiniz ola !

0 Yorum:

Yorum Gönder