12 Years A Slave

12 Years A Slave

İngiliz yönetmen Steve McQueen'den mühür niteliğinde bir film.

Blue is the Warmest Colour

Blue is the Warmest Colour

Abdellatif Kechiche'den 2013'ün en çarpıcı başyapıtı.

24 Aralık, 2011

Moneyball

Parayı Yönetme Sanatı

Bu günlerde filmlere doğru düzgün eleştiri yapamaz konuma gelmiştim. Menopozdaydım anlayacağınız, neyse, toparlandım bir film ile. Bu yıl diyordum ki "öylesine işler izledik ki, düşünün, daha izlemediğimiz bir sürü başyapıt var" diye. İşte onlardan bir tanesi ile karşı karşıya geldim bugün. Bu yılın ortalarında merakla bekliyordum, fragmanı ilgimi çekmişti, keza en önemlisi senarist kadrosu beni büyülemişti resmen. Neyse, bırakırsam geyiği, çok iyi bir film izledim vesselam..

Yaşanmış bir olay.. Bir kitaptan uyarlama. Bir beysbol kulübünde menajerlik yapan Billy Beane'in hikayesi. 30 milyon $'lık takımı, 100 milyon $'ın üzerindeki büyük babalara karşı oynatacak bir takım yaratma yarışında bu adam. Gene bir imkansızın öyküsü. Ama öylesine bir ele alma var ki burada, hani öylesine bir uyarlanmış ki, resmen tadı damağınızda kalıyor. Sonundaki buruk sevinciniz de zaten onu gösteriyor. Konu itibariyle bizim Trabzon'u muza, Bursa'mıza benziyor. Yabancı değiliz, sadece spor dalları farklı, o kadar.
Billy Beane
Brad Pitt'e ayrı bir parantez açmadan önce, şu iki cambaza bir ayrı parantez açmak gerekir sanırım. Zailian ve Sorkin'in kalemlerini zaten biz biliyoruz, milliyetçi denemelerde film yapıyorlar görüntüsü verseler de, aslında yakından uzaktan alakası bile yoktur. Sadece ülkesinin konularını ele almayı severler. Bu sefer ikisini aynı kefede görüyoruz. Onların kült hayran kitleleri için bulunmaz fırsat bu film, çünkü bir senaryoda olmazsa olmaz alt metinleri kullanmasını çok iyi bilmişler. Filmin ilk bir veya bir buçuk saatinde bunu pek anlayamıyorsunuz, bu mu senaryo diyorsunuz. Ama Billy Wilder'ın (veya Hitchcock'tu, tam bilmiyorum) o harika sözünü getiriyorlar akıllara son 40 dakikada. Yazmama gerek yok sanırım.
Billy ve Peter
Baş rolünde ışıl ışıl parlayan, monologları ile ortalığı yıkıp geçen bir Brad Pitt yok, sadece fazla soğukkanlı ve fazla mükemmel bir rol kesiyor. Kimilerine göre boş boş oturuyor, ama oturmanın da bir adabı var. Kimilerine göre bundan daha iyi bir çok performansı var, ama karşılaştırmamız gereken daha önceki beysbol performansları. Mesela tarihin en berbat filmlerinden Any Given Sunday. Veya kardeş dal olan bir rugby filmi Invictus. Gönül isterdi ki Brad Pitt bu performansıyla ödüle kadar uzansın, ama ödüle uzanmak için George Clooney ve Jean Dujardin faktörlerini aşması gerek.


"Kamerayı mıncıklayan adam" olarak tabir ettiğimiz görüntü yönetmenliğinde Wally Pfiser gibi kudretli birisi mevcut. Nolan filmlerinde çizdiği görüntü ustalığı, özellikle Inception, herkesin aklındadır. Pek bir artısı olmaz bu filmin izlenebilitesini arttırmak için, ama bu sözüm sinefillere zaten. 
Antremanda yıldızı parlayan oyuncu.
Dikkat ederseniz yönetmene bir parantez açmadım. Çünkü bir yönetmenlik başarısı görmedim filmde. Ama filmi tabii ki genel olarak ele alırsak, bu yılın en ama en sağlam filmlerinden birisi. Öyle her spor filmindeki gibi son saniye üçlüğüyle de bitmiyor. Çok ama çok dokunaklı bir finalle bitiyor. İlgililere duyrulur.