12 Ocak, 2013

Lincoln (2012)

Amerikan sinemasının tarihindeki belki de en iyi 25 yönetmenden birisi olan ve 90'lı yıllarda onur ödüllerini bir bir toplayan; 1999 Oscarlarında ayakta alkışlanan ve bunlara rağmen sektörün içinde olmayı reddetmemiş bir sinemacı olan Steven Spielberg'ün son filmi, Lincoln. Son yıllarda kariyerinin büyük bir bölümünü blockbuster filmlerden para kazanmaya harcayan Spielberg, çok geç olmadan yeteneklerini heba etmemeyi tercih etmiş anlaşılan. Uzun bir süredir Oscar yarışının içinde aktif olarak görünmeyen efsanenin, Saving Private Ryan sonrası en büyük ayak sesleri diye tanımlayabiliriz aslında Lincoln'ü. 

Steven Spielberg'ün filmlerindeki "yönetmen sinemasının" farklılığı, çoğu kişiye bir eksiklik olarak görünse de Spielberg'ün bu konuda farklı bir kadraj anlayışı var. Çoğu zaman hikaye anlatıcısı rolünde ilahi bakış açısını kullanan yönetmen, hiçbir şekilde filmin teknik detaylarının ve metninin egoist bir biçimde önüne geçmek istemez. Bu yüzden de filmleri iyi bir anlatıma ve akıcı bir kurguya sahip olur. Bunda artık 35 yıldır el ele kol kola çalıştığı kurgucusunun, bestecisinin, görüntü yönetmeninin ve yapımcılarının payı çok büyüktür.

Spielberg, yine anlatıcı rolünü tercih etse de, bu sefer hiç sürükleyici bir film çekmeyi tercih etmiyor. Tony Kushner'ın belki de 2012'nin en iyi senaryosunu yazdığı filmde; Amerika'nın efsane başkanı Abraham Lincoln'ün, zorlu bir iç savaş döneminde anayasaya zencilere insanlık hakkı tanıyan ve köleliği tamamen ortadan kaldıran 13. ek maddeyi ekleme kampanyasını anlatıyor. Bu sayede, hem kuzey-güney arasındaki bu anlamsız savaş son bulacak, hem de 2. sınıf insan muamelesi gören zenci kölelerin hukuk önünde eşit yargılanması sağlanacak. Lincoln'ün başkanlık hayatı boyunca uğraştığı tek büyük projesi olan bu özgürlük mücadelesi, birçok siyasi entrikanın, kibrin ve tarifi imkansız berbat bir savaşın içinde geçiyor. 

Lincoln'ün sadece belirli bir dönemine ışık tutan senaryosu, Angels in America mini dizisiyle ve Broadway'den sayısız oyunla tanıdığımız üstat Tony Kushner'a ait. Fazlasıyla diyaloğu ve alt metni bünyesinde bulunduran zengin metin, Spielberg'ün iyi hikaye anlatıcılığı sayesinde fazlasıyla parıldıyor. Filmin diğer Spielberg filmlerinden daha ağır başlı ve dört başı mamur bir anlatım takınmasının tek sebebi de, belki de Spielberg'ün hayat boyu projesi olarak görebileceğimiz, Amerika'nın kahramanı olarak görülen Lincoln'e yönetmenin tamamen bu kadar yoğunlaşmasından ötürü. Yani çoğu Spielberg hayranının filmin ortalarında hikayeyi beğenmeyip filmi izlemekten pişmanlık duyması, dünyanın dört bir yanından gelecek olası alametler.

Time tarafından "yaşayan en iyi aktör" olarak gösterilen Daniel Day-Lewis'in, bazen teatral bir biçimde parıldadığı, bazen naif çıkışları ile göz kamaştırdığı performansı, uzun süre sinemada göremeyeceğimiz kadar olağanüstü. Bunun yanında Tommy Lee Jones ve Sally Field'ın yardımcı rollerdeki performansları, bu üçlünün senenin en iyi performans filmlerinden birisinin temelini attığını da söyleyebilirim. Bunun dışında David Strathairn, Hal Holbrook, John Hawkes, Jared Harris ve kritik bir role sahip olduğunu düşündüğüm David Costabile'in performansları da fazlasıyla kayda değer. Joseph Gordon Lewitt, bir sene içinde birden fazla filmde rol aldığı için karakteri es geçilmiş ve performansı da ona paralel ilerliyor.

Oscar sezonunda harika bir performans sergileyen film, 2013 Oscarları'nda da 12 dalda aday gösterildi. Yakın zamanda da DGA, PGA, WGA, BAFTA ve birçok önemli ödül töreninin ve birliğin takdirini kazanarak Şubat sonunda boy gösterecek. War Horse filmi ile bence sinemasının en "underrated" filmini çekmiş Spielberg'ün, kimilerine göre geri dönüşü, kimilerine göre son zamanlardaki en iyi filmi. Hayranlıkla izlediğim ve beni sinemaya aşık eden Spielberg'ü tekrar bu denli harika bir filmle görebilmek çok iyi geldi açıkçası.

Kısacası Lincoln, ucuz Amerikan Milliyetçiliği kurnazlıklarına takılmadan, şovenist ve faşizan duygular ile Lincoln'ü yüceltmeye çalışmadan; özgürlük, hür irade, savaş, kölelik ve en önemlisi demokrasi hakkında fazlasıyla akılda kalıcı dersler veriyor. Günümüzün Cumhuriyetçi Amerikan siyasetçilerine bakacak olursak, hatta genel olarak o kokuşmuş ülkenin kokuşmuş siyasetine bakacak olursak, siyasetin ne demek olduğu hakkında iyi bir öğreti oluveriyor onlar için bu film. Senenin en iyi filmlerinden...

10/10

0 Yorum:

Yorum Gönder