12 Years A Slave

12 Years A Slave

İngiliz yönetmen Steve McQueen'den mühür niteliğinde bir film.

Blue is the Warmest Colour

Blue is the Warmest Colour

Abdellatif Kechiche'den 2013'ün en çarpıcı başyapıtı.

22 Aralık, 2013

The Hobbit: The Desolation of Smaug (2013)


Oscar'lı yönetmen, senarist, yapımcı; muhteşem Orta Dünya tasviri ile Yüzüklerin Efendisi üçlemesini layıkından bile daha muhteşem uyarlayan; birkaç yıl önce Guillermo Del Toro'nun elindeki metinleri alarak ve geliştirerek Hobbit projesine dahil olan; önceden 2 film, daha sonradan 3 film haline getirerek hem hayranları hem de sinemaseverleri düşündüren; Yeni Zelanda'lı yönetmen Peter Jackson'ın ikinci gişe bombası: Hobbit: Smaug'un Çorak Toprakları. İlk filmin hezeyanı ve heyecanı ile yanıp tutuşurken art arda gelen "In Production" videoları, merakımızı doruklara çekmeyi başarmıştı. İlk filmden de zarar gelmedi "benim açımdan". İkinci filmde, ilk filmde yaptığı çocuk masalını düzgün kalıba sokmasını bilir demiştik bu adama. Soktu mu peki ? Pekala. Peki ya Hollywood klişelerini yönetmenlik tarihinde ilk kez bu kadar cıvık bir biçimde kullanması ? İşte onu kimse ama kimse beklemiyordu. Bekleyemezdi de zaten. 3 filmlik bir projeden elbet bir film, hikayeyi sakız niyetine çiğneyip tadını aromasını kaçıracaktı, belliydi. Hobbit: Smaug'un Çorak Toprakları, Orta Dünya ve Arda evrenine kendi çapımda hakim olan bir vatandaş olarak; üzülerek söylemem gerekirse bekleneni verememiş bir gişe canavarı niteliğinde.




Filmi izlemeden önce kafasında "ancak ve ancak bu filmi Peter Jackson çekebilir, adam edebilir ve bizlere müthiş servis edebilir" düşüncesinde birisi olarak yazacağım bu kelamları -buraya dikkat. Ama, film sonrası "yakışmadı Peter reyiz" diyebilecek kadar düz mantık düşünmek zorunda bırakılmış ve sahnelere verebileceğim en yüksek puanı verebilme çabasında birisi olmuş olarak da devam edeceğim yazıma. İlk filmin eleştirisini yaptığım bu yazımda da, okuyucu kitlesinin ön yargısını böyle kırmak istedim bir nebze. O yüzden lütfen yazıyı "psikopatça" okumayalım, rica ederim.

Hikayenin "pat" diye (ama yerinde) biten 1. filminden sonra, hikayeye cücelerin, Gandalf'ın ve Bilbo'nun Kuytuorman macerasıyla başlangıç yapıyoruz. Kitabın en muhteşem bölümlerinden birisi olan Kuytuorman'ın harika tasviri ve cücelerin + Bilbo'nun örümceklerle yaptığı müthiş mücadele sahnelerinden sonra, kitapta olmayan Legolas ve Tauriel elfleri ile karşılaşıyoruz. Cücelerin bu zorlu Erebor yolculuğunda, Kuytuorman'ın başındaki Orman Elfi; nam-ı diğer Legolas'ın babası Thranduil ile olan anlaşmazlıklarını da atlatıyoruz. Yine kitabın en müthiş yerlerinden birisine, cücelerin fıçılar ile kaçış sahnesine atlıyoruz. Gayet eğlenceli geçen bu hikayede bizlere, Dale şehrinin ardında kalmış Estragoth insanları şehri, Dol Guldur, Dokuzlar'ın zindanları, harap ve bitap düşmüş Dale şehri ve en önemlisi, muhteşem görkemiyle Erebor şehri sunuluyor. Başından beri güdülen hedef, Erebor şehrine son cüce kralı Thorin'in geçirilmesi ve Arkentaşı denilen cüceler için önemli bir yere sahip olan taşı, hırsız Bilbo'nun Smaug'un oturduğu hazineden çalması.

Gandalf, Radagast ve Dol Guldur Yolu
Bu devrik ve herkesin zaten ezbere bildiği filmin sinopsisinden sonra, aslında filmin asıl can alıcı noktalarına parmak basmak gerek. Ve bazı yanlışları düzeltmek pek tabi ki. Öncelikle, bu filmi (veya üçlemeyi) asla LOTR serisi ile bir tutmamak lazım. Orada yapılan muhteşem diktatorya eleştirisi, burada yerini maceraya, cesarete ve yok olmaya yüz tutmuş bir ırkın benliğini korumaya çalışmasına bırakıyor. Bu yüzden "LOTR'da nasıldı, şimdi nasıl" gibi bir başlangıç ile filmi izlemeye başlamak, zaten sizin bu filmden almanız gereken mesajları kaybetmenize sebebiyet verir. İkinci bir olay ise, uyarlama örneği. Çocuk kitabı mantığıyla yazılan bir kitaptan nasıl yetişkin bir sinema filmi çıkabilir düşüncesini güderek başlatılan ve Arda evreninin diğer kaynaklarından da yararlanarak eklemeler yapılan filmin "birebir" uyarlanması düşünülemez. LOTR'da Jackson'ın kattığı yorumlar pekala var ise, burada da olmak zorunda. Bunları da atlattıktan sonra, filmimizi deşelim.

Orta Dünya'nın "sağlıklı kafadaki" hayranlarının mantıken düşündüğü ve umduğu şeyler çok açık olmasına rağmen, Jackson'ın filmin süresini uzatmak adına yaptığı kötü dokunuşlar, hem göz hem de gönül tırmalıyor adeta. Tolkien'ın evreni ile bağı olan insanların, sonradan yaratılmış Tauriel'ın Kili ile olan klişe Hollywood aşkını görmek istemediğini bilmeleri gerekiyordu (Jackson ve ekibi). Bildikleri halde zamandan, materyalden ve paradan tasarruf eden çok sevgili film yapımcılarımız, üstüne üstlük filmin bazı sahnelerini aksak çekmesi de gözden kaçmıyor değil. Orta Dünya edebiyatı dilindeki diyalogların basite indirgenmesi, karakterlerin kurgu faktörünü hiçe sayarak olmadık yerlerden fırlamalar yapması, Hollywoodvari kurtarma ve aksiyon sahneleri sürükleyici geçmesini beklediğimiz bir hikayeden sıkıcılıkla ayrılıyor birdenbire. 

Smaug ve Bilbo
Filmin zirve yaptığı yerlerin, kötü kurgu ile kendini nötrlemesi, filmin hanesine ne yazık ki negatif puanlar ekliyor. Kuytuorman sahnesi, fıçılar ile kaçış sahnesi, Legolas ile Orc komutanının birebir dövüş sahnesi ve filmin zirve olarak gösterilen (ki kitabın en muhteşem uyarlanmış yeri) Bilbo ile Smaug'un altınlar arasındaki koşuşturma ve konuşma sahnesi; doğrusunu söylemek gerekirse filmin zirve yaptığı yerleri temsil ediyor ve harika bir uyarlama örneği sunuyor. Seyircinin ağzına bir parmak bal çalındıktan sonra yapılan her bir hata ise, bahsettiğim nötrlemenin habercisi konumunda. Modellemede sorunları olan CGI, 3D gözlüğün karartması ile izlediğimiz loş 3D sahneleri, umut bağlayıp seriden hayranı olduğumuz (veya açıklandıktan sonra umut bağladığımız) karakterlerin kötü oyunculukları hiçbir gerçeği değiştirmeden filmin amacını belli ediyor. Orta Dünya'nın "hardcore" hayranları büyük ihtimal kızacaktır, ama eğer gerçekten böyle bir hayransanız, zaten ne demek istediğimi anlamış olmanız ve Jackson'a hatalarından dönmesi için tek şansının kaldığını hatırlatmanız gerek.

161 dakikalık sürenin fazla geldiği her halinden belli olan bir uyarlama örneği ile karşı karşıya bırakıldığımız Hobbit: Smaug'un Çorak Toprakları, bıçakla ortadan ikiye kesilmiş bir finale de ev sahipliği yaparak seyircisini iyice çıldırtmayı başarıyor. Bu yılın merakla beklenen blockbuster projesi olmasının yanında, tüm ümitleri Beş Ordular Savaşı'nın bulunduğu 3. filme doğru devrediyor. Orta Dünya evreninden "gerçekten" istediğini bekleyenler için sıkıcı bir macera, Hollywood klişelerinden mutlu olacaklar için benzersiz bir deneyim olup "2014 Aralık ayında tekrar ziyaret edeceğim sizleri" diyor ve perdeden uzaklaşıyor. Milyar $ barajını aşıp Warner Bros. denen şirkete istediğini verecek olan Hobbit: Smaug'un Çorak Toprakları, Neil Finn'in kötü Song of a Lonely Mountain şarkısıyla kapanış yapıyor ayrıca. Ve son olarak: Howard Shore'un A Dangerous Method'dan sonra kariyerinin en kötü performansı (demek gelmiyor içimden ama, ne yazık ki) diyorum. Jackson'ın emeklerinden dolayı naçizane verebileceğim en yüksek puanı veriyorum.


7/10