12 Years A Slave

12 Years A Slave

İngiliz yönetmen Steve McQueen'den mühür niteliğinde bir film.

Blue is the Warmest Colour

Blue is the Warmest Colour

Abdellatif Kechiche'den 2013'ün en çarpıcı başyapıtı.

19 Aralık, 2013

Homeland - Sezon 3



"Milli birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günler..."

Önce derin bir nefes alalım ve verelim... Alalım ve verelim... Bunu 15-20 dakika tekrarlamış olalım... Sonra arkamıza yaslanıp, 3 sezonluk dizinin en iyi sezonunu yazmak için klavyeye saatlerce tecavüz edelim... Ama bunu yaparken empati, tarafsız, soğukkanlı, dünya siyasetinden haberdar ve haberlerin nasıl okunacağını bilen biri olmamız gerekiyor. Olduk mu ? Olduysak, o zaman bu yazıyı da sağlıklı bir şekilde okuyor olacağız.

(Not: Okuyacağınız makale, eserin içeriği hakkında spoiler hede hödö yav he he)

Efsanevi polisiye, 24 dizisinin yaratıcılarının elinde 2011 yılında parlamış ve birden tüm Amerika'nın, daha sonra tüm dünyanın dikkatini çekmiş bir dizi olan Homeland, bilindiği üzere "savaş sonrası yaralarını sarmaya çalışır gibi gösteren, ancak ana vatanının Irak'ta yaptığı katliamı gözleriyle gördükten sonra bir terörist olan, denizci Nicholas Brody'nin ana vatanına dönüşü" ana fikriyle kurgulanmış bir diziydi. Olaylar gelişti, karakterler bir bir elimine edilerek normalde izlediğimiz dizilerde görmediğimiz ustalıkla senaryo yazım süreci zorlaştırıldı, birden hikaye "Homeland: Anti-İran Yolu" oldu. Peki güzel mi oldu ? Enfes. İşte o "enfes"in limitini eleştireceğim biraz, Sam Amca'dan müsaade varsa.



Dizinin ilk bölümlerinde (1. 2. ve 3. bölüm) seyirciye hiçlikten başka bir şey vaadedilmiyordu ne yazık ki. Gerçekten kötü bir başlangıç yaptılar ve bunun farkında olacaklar ki diziyi gereken ivmeye yerleştirdiler. Geçiş bölümleri her zaman zor olur, ama bu üç bölüm Carrie'nin manik depresif zırvalarını ve Dana denilen dananın boktan aşk yolcuğunu görüp sıkıldığımız berbat bölümler olarak aklımıza kazınmış oldu. Aslında bölüm bölüm incelemeyi sevmiyorum, birkaç kez deneyip başarısızlıkla ayrıldığım çok laboratuvar deneyim oldu bu konuda. Bu yüzden sadede acilen giriş yapayım.

Homeland, diziseverler tarafından her zaman "ABD'nin gizli servisinin dış politikada oynadığı satrancı, yıldızlı bayrağı fazla sallamadan, tarafsız biçimde yorumlayan bir dizi" yaftasına sahipti. Bazen, ülkenin verdiği yüksek demokrasi ateşiyle yanıp tutuşan senaristler, birkaç adım ileri gidebiliyordu; göz ardı edilebilirdi. Ama bu sezon, bunun dozajını ayarlamakta sıkıntıları olmuş Macbook tutan ellerin. Bizim övgüyle bahsedip, diziyi izleme sebebimiz olan "öz eleştiri" konusunda, vurucu noktalara kadrajı yerleştirmek yerine sekans sonlarına, bölüm sonlarına, hatta komple sezon hikayesi sonuna yerleştirip; reklamcılık mantığıyla seyircinin kulak kesildiği anlarda basit Müslüman = Terör, İran = Şeytan, CIA = Aslan zırvalarını bir bir sıralamayı seçmesi gözümden kaçmadı. Hiç kimsenin kaçmaz zaten. Hem kabak gibi ortada. Hem de kabak tadı veriyor. Aynı geçen sene Argo filminin yaptığı "%75 hüloooğğ Amerika", "%25 aslında biz de suçluyduk" milliyetçiliği (her ne kadar bu denli ağır dozajda olmasa da) gerilimin tırmandığı vurucu sahnelerde yapılmış olması beni üzdü, hayal kırıklığına uğrattı.



Dizinin tarafsız tutumu sekteye uğrayabilir, buna ekstra bir eleştiri getirip, sistemin kölesi olmuşsunuz, yahudi patronlar, başka eller, derin devlet, nazar değdi, faiz lobisi, kedi gözleri, ne güzel twitterımız var diyemem, iş teori yazmaya; hatta paranoyaya kadar gider. Söylediğim an empatiden yoksun hale gelirim. Mesela en basitinden; Brody'nin kahraman gibi karşılandığı ve sezonun gerilim yükü en yüksek sahnelerinden olan "Tahran'daki küçük meydanda gerilim" sahnesi, halkların yer değiştirmesi ile diziyi aklayabilir. Langley Patlaması'nın bir benzeri İran'da olsaydı ve o "kahraman" ABD topraklarına yerleşseydi, yine bir avuç cahil ve Müslüman = Terörist algısındaki uçuk kaçık fosforsuz beyinler şakşakçılık yapabilirdi. Aynı İran'daki ABD = Şeytan düşüncesinde olan, cahil bırakılmış toplum gibi. Ama kimse bana Saul'un söylediği "Kafandaki şey, CIA'de çalışanlara hakarettir" repliğini açıklayamaz mesela. Ki bunun gibi birden çok sahne var ve bahsettiğim "reklamcılık" mantığında vurgunlarını yapıyor.

Sezon boyunca Homeland'e hakim olan ABD - İran soğuk savaşı -aslında soğuk savaş dönemini yaşamış bir nesil için- çok keyifli dakikalar geçirtebilmiştir diye düşünmekteyim. Ama olayları düz mantık, nihilist bir tavırda masaya yatırırlarsa. Homeland'in; ABD'nin birkaç yıldır uyguladığı Anti-İran psikolojik savaşına pozitif destek verip, tek suçlu Devrim Muhafızları, sistemleri, nükleer başlıkları demesi ve yine ve yine CIA'i kahraman ilan edip, terör saldırısından ölmüş kişilerin yıldızlarını duvara yağdırması, akıl alacak şey değil. Kimse o saldırıyı meşrulaştıramaz. Ama sembolize edip Bush yönetiminin berbat Afgan-Irak politikasından prim de toplayamaz. Özellikle Argo furyasıyla başlayan; dünya üzerinde nükleer silah, terör yuvaları ve diktatörlük sadece orta doğuda var mesajlarının, altının renkli kalemler ile çizile çizile bizlere servis edilmesinin boku çıktı artık. Mevcut pisliği sıvama işlemleri yapmaya gerek yok. Evet, İran'a Saul'un el ayak olup "dizi kurgusu, hayal ürünü" anlamında getirdiği bu rejim değişikliği düzgün bir İran istemiyle yanıp tutuşan tüm dünya için mutedil bir karardır. Ama keşke meseleyi bu kadar hümanist anlatmaya cesareti olabilseydi Homeland'in. Herkesin gördüğü gibi Javadi'nin gelmesiyle rejimin yönetimi otomatikman ABD'nin eline geçti. Peki ya istedikleri Orta Doğu ? Eh, kısmen.



Bütün bunları bir kenara bırakıp, dizinin siyasi olmadığını düşünüp normal bir dizi - film izleyen sade vatandaş gibi teknik detayları ele alırsam: KUSURSUZ ! Dizinin en göz ardı edilen ve en iyi sezonu olduğunu düşündüğüm 3. sezonda gerçekten kumaş çok kaliteli bu anlamda. Birebir hazırlanan set tasarımları, oyunculara yapılan inanılmaz makyajlar, canlı çatışma ve aksiyon sahnelerinin kusursuzluğu, çekim yaptıkları bölgelerin temasına çok iyi hakim olmaları... Yani bu sezon diğer sezonlardan -bana göre- fersah fersah ileride. Bu konuda kurgunun başrolde, senaryonun yardımcı rolde büyük başarılarını gözlemliyorsunuz. Teknik ekibin kalabalık mekanlarda çekim yaptığı sahneler, gerçekten bu dizinin bir Pay TV elinden çıktığını ispatlıyor ve sinema filmi tadı veriyor.

Oyunculuklarda gözüme çarpan (Dana dingili dışında) en büyük artı, Mandy Patinkin'in geçen sezonki harika performansının birkaç tık üzerine çıkmış olması. Usta aktör F. Murray Abraham ile olan sahnelerinde bile, Abraham'a rol çalma (ki böyle çabaları var) fırsatı tanımıyor. Claire Danes bildiğimiz Claire. Bipolar, ağlak, zekası yüzünden fazla bipolar. Ha bir de Romeo + Juliet göndermesi var filmde kendi ağzından, bu da sezon boyunca tek kahkaha attığım yer oldu (bkz: entel kahkahası). Ama Damian Lewis. Bu sene aldığı Altın Küre ve geçen sene aldığı Emmy tartışılır, çünkü bu kadar formda değildi ve rakipleri onun çok çok önündeydi. Ama bu sezonki harika Nicholas Brody yorumu mükemmele yakın diyebilirim. Asılırken bile rol yapmayı bırakmayan ustalıkta oynamış hatta. Az kaldı unutmama, unutmuşum da. Majid Javadi rolü ile bu sezonun çıkış yapan oyuncusu (ve daha çok göreceğiz kendisini) Shaun Toub oldu benim için. Kendisi de İranlıymış. Çok güzel seçim. Çok isabetli. Daha iyi bir yer bulunamazdı (Tamam yeter).



2014 Altın Küre Ödül Töreni'nde ismini (vizyon tarihi dolayısıyla diye tahmin ediyorum) duyamayacağımız, senenin sonuna zar zor yetiştirilen, Dexter hezeyanından sonra Showtime'ın Ray Donovan ile elinde kalan umutlarından, Homeland, 2013 sezonunda Breaking Bad ve Orange Is The New Black'ten sonra izlediğim en iyi dizi konumunda. Sürükleyicilik ve hikaye anlatıcılığı konusunda dış mihrakları kızdıracak türden akıcılığa ve sivri dile sahip; bir o kadar da küstah. Karizmasına zarar veriyor mu ? Hayır tabiki de. Gelecek sezon İstanbul ? Alex Gansa'nın ağzından onaylı. Dayanır mıyız ? Dayanırız tabi. Bizi terörist olarak gösterip Sultanahmet'e "Çultan" diyen başroller ile muhatap olmayalım da...

Sezon Puanı: 9,5/10

En iyi Bölüm: S03E11 - Big Man in Tehran

En iyi Oyuncu: Mandy Patinkin (Saul Berenson)

Çıkış Yapan Oyuncu: Shaun Toub (Majid Javadi)

2013 Florida Film Eleştirmenleri Birliği Ödülleri (Kazananlar)

12 Years A Slave
Bir kez daha 12 Years A Slave zaferinin geldiği bir başka eleştirmen birliği, Florida. Steve McQueen'in, kliplerinden ve fragmanından izlediğimiz kadarıyla "tarihin en muhteşem kölelik eleştirilerinden birisini" yaptığı başyapıtının etkisi kolay kolay geçmeyecek. Gravity'nin yaptıkları bile unutulacak gibi. Uzun süredir sinefillerin en büyük isteği olan ve neredeyse Scorsese'nin geç Oscar alması kadar önemsedikleri Emmanuel Lubezki zaferine de az kalmış gibi görünüyor.

En iyi Film: "12 Years a Slave" (Runner-up: "American Hustle")

En iyi Yönetmen: Steve McQueen, "12 Years a Slave" (Runner-up: Alfonso Cuarón, "Gravity")

En iyi Aktör: Chiwetel Ejiofor, "12 Years a Slave" (Runner-up: Joaquin Phoenix, "Her")

En iyi Aktris: Cate Blanchett, "Blue Jasmine" (Runner-up: Judi Dench, "Philomena")

Yardımcı Rolde En iyi Aktör: Jared Leto, "Dallas Buyers Club" (Runner-up: Michael Fassbender, "12 Years a Slave")

Yardımcı Rolde En iyi Aktris: Lupita Nyong'o, "12 Years a Slave" (Runner-up: Jennifer Lawrence, "American Hustle"

En iyi Uyarlama Senaryo: "12 Years a Slave" (Runner-up: "The Wolf of Wall Street")

En iyi Orijinal Senaryo: "Her" (Runner-up: "American Hustle")

En iyi Sanat Yönetimi / Prodüksiyon Tasarımı: "The Great Gatsby" (Runner-up: "American Hustle")

En iyi Sinematografi: "Gravity" (Runner-up: "Inside Llewyn Davis")

En iyi Görsel Efekt: "Gravity" (Runner-up: "The Hobbit: The Desolation of Smaug")

En iyi Animasyon: "Frozen" (Runner-up: "The Wind Rises")

Yabancı Dilde En iyi Film: "Blue is the Warmest Color" (Runner-up: "The Hunt")

Pauline Kael Çıkış Ödülü: Lupita Nyong'o, "12 Years a Slave" (Runner-up: Michael B. Jordan, "Fruitvale Station")