12 Years A Slave

12 Years A Slave

İngiliz yönetmen Steve McQueen'den mühür niteliğinde bir film.

Blue is the Warmest Colour

Blue is the Warmest Colour

Abdellatif Kechiche'den 2013'ün en çarpıcı başyapıtı.

25 Eylül, 2011

The Tree of Life


Hayatın Evreleri

Her ne kadar filmin ismi Hayat Ağacı olsa da, anlattığı konu bakımından hayatın evrelerini resim resim bizlere göstermeyi başarabilen bir yapıt. Eğer ki bu filmi bir film ile benzetecek olursak, o 2001 olmaz, olamaz ! İşin içinde "60 milyon yıl öncesi, dinozorlar, dünyanın oluşumu, big bang" var diye hemen 2001 yaftası veya esinlenmesi vurmak, başta Tarkovsky olmak üzere bu işi çok iyi yapan büyük yönetmenlere hakaret olacaktır. Bakın Kubrick demedim, Tarkovsky dedim. Sebebi de açık, yaslanın arkanıza, televizyonunuzun sesini biraz kısın yankı yapmasın.

Tarkovsky'nin muhteşem kadrajından dökülen satır satır bir film izlemiştim geçenlerde (ne ayıp ama, geçenlerde..) Andrei Rublev. Benzerlikleri yok değil, ama tabi %100 bir benzerlik söz konusu da değil. Rublev'in en büyük özelliklerinden birisi, yanlış anlamaya sebebiyet veren din kavramını en iyi biçimde, Rusya'nın döneminde yaşadığı içsel ve siyasi sorunları ile, sanatsal bir şekilde harmanlamasıydı. Benzettiğim nokta durağan ve derinden anlatımı. Şöyle ki, özellikle Malick'in ilk defa kullanımına soktuğu bilim-kurgu ve görsel efekt gibi ögeler ile sessiz bir şekilde sadece görüntüler ile bize ortam hazırlayıp birşeyler anlatmaya çalışıyor üstat. Ataerkil veya ezen-ezilen düzenin taa dinozorlar devrinden başladığını, hatta ve hatta dünyanın ilk oluşumunda bile görüldüğünü gösteriyor. Koskoca Dünya, küçük bir meteor parçasını rahatlıkla yok ediyor, büyük bir dinozor, küçüğünün kafasını çok güzel yere vurabiliyor.

Brad Pitt, sert, diktatör, memur tipli bir babayı oynuyor.
Film, tanımında yer aldığı kadar basit değil. Bir çocuğun gözünden izlesek de bütün hikayeyi, o kadar basit konu üzerinden bize mesajlar vermiyor. Ataerkil bir düzene sahip monoton bir Amerikan ailesi konumuz.. Baba, hayatında hiç sevgi görmemiş, tam bir diktatör edasında evin her karesine sahip olduğunu zanneden, kendi kanından olan oğullarına bile aşağılık gözle bakan sert bir yapıda. Anne tam tersi.. Çocuklar da eğlence peşinde aslında, büyüyorlar.. Sinek ilacı arabasının peşinden koşturmak, evlerin camlarını kırmak, beyzbol oynamak, anneleriyle uğraşmak, güreşmek, dövüşmek.. Büyüyorlar.. Bir nevi orada biz kendimizi de görüyoruz aslında.
Çocuk karakterler harika oynuyor.
Hayatı sevin, yeşili, doğayı sevin. Onlar bize verilen bir hediye" diyor filmin bir yerinde Anne. Bir yerinde "Mutlu olabilmenin tek yolu sevgidir" diyor Anne. Bir yerde çocuk babasının ölümünü istiyor. Bir yerde buna pişman oluyor. Yaşayanlar için söylüyorum, çok dokunaklı değil mi sizce ?

Hayatı boşu boşuna yaşamamamız için bizi öylesine titretiyor ki film, her anında bangır bangır bağırıyor neredeyse. Sevmediğim bir tabir olan "sanat filmi" klişesini kullanmak istemiyorum, çünkü bu kadar basite indirgenecek bir film değil. Unutmayın, bir film değil, düşündüren bir hayat evresi belgeseli izliyorsunuz. Düşünüyorsanız, varsınızdır. Eğer düşünmeden, normal vurdulu kırdılı film havasında izleyecekseniz bu türde bir sürü klişe var, ama Hollywood'un son dönemdeki çöküşünü kurtaracak filmlere lütfen bulaşmayın, sebebi sizlersiniz çünkü. Siz o saçma tür filmleri sevdiğiniz için onlar kendini tekrar ediyorlar. Yaratıcı, özgün, fazlaca düşündüren filmler de ortada kopil gibi bırakılıyor.


Sean Penn, filmde çok az gözüküyor.
Anlatmak istediği, vermek istediği konu bütünlüğü ilk bakışta çok ama çok kopuk gözüküyor. Ki bu bana Rublev'de de olmuştu. Zaten sizi izlerken düşündürmüyor, bittiğinde düşündürüyor. İzlerken tek yapmanız gereken sahneleri ezberlemek, anında düşünmeye kalkarsanız film kopuyor. Ki ben yorgun bir günün sonunda ilk saatini izledim, ertesi gün çoğu sahneyi unuttuğumu gördüm. Tek parçada, büyük bir sabırla, önyargısız, sanat kaygısı olmadan, normal bir film izliyormuş edasında, kendinizi %100 vererek izlemelisiniz.

Anladım diyen kendini kandırır, bu yüzden ben anladıklarımı yazdım. Sayfalar dolusu yazmak isterdim ama bazen susmak en iyi ifade tarzı olabiliyor. Bir süre kendinizi sessizliğe gömün film bittiğinde.